Başlangıçta tutkulu dönemin açılışını yapan ansızın düşen bir yıldırımdır


 Yetişkinlik Çağında Aşkın Yaşanmasına Olanak Tanıyan Cinselliktir..


İstisnalar hariç herkes sevmek ve sevilmek ister. İlk aşk tecrübesi kurucudur; bu anne ve bebek arasında meydana gelen, neredeyse birbirinin içine geçerek bütünleşmeyi içeren çok güçlü bir bağdır. Küçük bebek için dokunulmak, okşanmak hayati bir ihtiyaçtır ve ne kadar beslenirse, o kadar değerlidir. Bu bakım olmadan sararıp solar ve ölür.


Bu ilk tecrübe bilinçli olmadığımız ve o günlerdeki anılarımızı hatırlayamadığımız halde bizim gelecekteki ilişkilerimizi üzerine kuracağımız temeli inşa eder.

   Bu her defasında ötekinin sevgisiyle böyle bir bağımlılığı yeniden yaşama korkusuyla girişilen bir kavga; kayıp bir cennetin aranmasıdır.


Çocukluk süresince, özerklik kazanma dönemi de dahil, anne baba sevgisi neredeyse hayatidir. Anne baba bir öğretmen gibi çocuğun diğerlerine açılması, onlarla arkadaşlık ilişkisi kurması ve ilk aşklarını yaşaması için gerekli olan özgüvene sahip olmasını sağlar.


Ama bir kez daha işlerin karışacağı bir dönem vardır ki bu ergenliktir. 


Cinsel itkiler anne babayla olan içten yakınlığı imkânsız kılacak şekilde patlar. Bu süreçte cinsellik bu köklü değişimin nedeni olarak parlak bir rol oynar. Aileye duyulan cinsellik dışı sevginin yerini cinsellik içeren bir sevgi arayışının almasına izin verir. 

  Bu anne baba çemberinin yıkılması ve çocukluktaki ilişkinin yerine geçecek cinsel bir eş arayışıyla dış dünyaya yapılan bir çağrıdır.


Başlangıçta tutkulu dönemin açılışını yapan, ansızın düşen bir yıldırımdır. Daha dün bize tamamen yabancı olan biriyle karşılaşırız. Bilinçdışımıza bombardıman yapar gibi bazı bazı işaretler yayar ve bizi sevişmeye kışkırtır. 

  Bu çok parçalı bileşenler mükemmel kişisel imajımızın ya da bir yerlerde bizi bekleyen elmanın diğer yarısının temel parçalarıdır.


Sonuç olarak hikâye fazla romantik değildir. Bütün algılarımızı karıştıran, aklımızın pusulasını şaşırtan cinsel içgüdümüzdür. Bizi acımasızca tanımadığımız mükemmel bir kişinin kollarına atar ve bunun büyük aşk olduğuna bizi inandırır.


Eros'un gücü olmasa, tüm utanç engellerini yıkan, ailemizden biri olmayan bir yabancıyla bu kadar yakın bir ilişki kurmayı kabul edemezdik. Tüm kurmaca yapıtlar bu büyülü anları ele geçirir.

 Bunlar gerçekten de büyük aşk hikâyeleri midir? 

Büyüyü bozma riskini alarak ve birazcık da kışkırtarak cinsellik hikâyeleri demeyi tercih ederim; bu bana cinselliğe hakkını verme imkânı tanır.


Amacım tutkuyu yermek değil ama bizi, kelimenin tam anlamıyla endorfinle sarıp sarmalayan bu deliliği olması gereken yere yerleştirmek. Bizim için iyi olan bir tarafı var ki bu hep böyle devam etmez; yoksa bu tutkuyu bizi tüketene kadar kullanırdık. 

  Ancak bu tutkulu arzu o kadar güçlüdür ki çoğu zaman cinsellikteki sıkıcı engelleri aşmayı başarır.


İçgüdülerden, hayvansallıktan bahsettiğimizde yıldırım aşkını mı kastediyoruz? Cinsellik olmaksızın asla o mükemmel yabancıya karşı bu kadar güçlü bir çekim hissedemeyiz. O halde başlangıçta yoğun olarak arzuladığımız, daha sonra ise gerçekten sevdiğimiz söylenebilir.


Peki ya sonra; aşk, bağlılık ve cinsel arzu...


Tutkulu dönem tam olarak kaçınılmaz olmamakla birlikte her şeye rağmen çok önemlidir. Çiftin birlikteliğinin kurulmasına meydan verir. Bu dönem boyunca iki sevgili beraber çok yoğun zamanlar paylaşırlar ve bu duygusal paylaşımın kuvvetli bağlar yarattığını bilirler.


Ardından kutsal formül gelir: Âşık oluruz ve elimiz kolumuz bağlanır. Aradan zaman geçtikçe spontane arzu yoğunluğunu kaybeder, duygulanım ise artar.


Ama tüm bunların içinde seks var mı? Tam da burada cinselliğe verilen değer ve gösterilen ilgi kavramları devreye girer. Bu kavramlara önem verilmeyen durumu inceleyelim: 

  Bu durumda, tutku arzuyu kademeli olarak söndürür ve geriye sadece şefkat ve duyguyu bırakır. 


Ama sadece hassas duyguları temeline almış bir çiftin ilişkisi ikinci bir engelle karşılaşacaktır. ''Evlenirler ve bir sürü çocukları olur...'' Masallarda denildiği gibi. Ama yaşam her zaman peri masallarındaki gibi değildir. 


Bir yetişkinle gündelik hayatı beraber yaşamak ufak tefek sıkıntıların arasında dile getirilen, görünürde ağırlığı olmayan belli bir agresifliğin ortaya çıkmasını zorunlu olarak beraberinde getirecektir. 


Partnerlerden her ikisi de sahip oldukları zekâya ve akla rağmen bu agresifliğin yükseldiği anlarda onu durdurmaya çalışırken tüm dünyanın acılarının yükünü üzerlerinde hissedeceklerdir.

   Sadece cinsel bir ilişki bu yükü üzerlerinden alma yetisine sahiptir.


Cinselliğe değer verilen durumda evrim farklı olur. Tutkunun ötesinde öteki, artık arzumuzu uyandıran biridir. Kaçınılmaz aileselliği nedeniyle ideal hayali sevgili olamaz artık. Cinsel arzunun önemini kabul ettiğimizden arzularımızı, seçtiğimiz bu kadın ya da erkekle paylaşmak üzere ortaya çıkarma kapasitesine de sahip oluruz.


Sadece cinsel tutkumuzu uyandırma kapasitesine sahip olmakla kalmayıp kendisiyle aramızda karşılıklı bir uyum içinde sevginin, saygının ve güvenin de bulunduğu bu kadın ya da erkek bizim eşimizdir. Bu durumda cinsel yaşam olumlu bir duygu yaratacak ve bu da sevgililer arasındaki bağı güçlendirecektir.


Zaman tutkunun düşmanıdır çünkü bir düşman gibi onu amansızca aşağıya çeker. Partnerimizle aramızdaki cinsel ilişki, güdülerimizi, duygusal ihtiyaçlarımızla birbirine bağlayacak şekilde bir köprü kurarak besler.


Günümüzde koruyucu ruh sağlığı kavramı çok önem kazandı. Artık sorunlar ortaya çıkmadan ruh sağlığını koruma amaçlı pekçok çalışma mevcut.

Ortaya çıkan sorunların da çözümü mümkün mutlaka. Bu sorunların çözümünde yararlanılan teknikler içinde Logo terapi VE Emdr yaklaşımı çok önemli bir yere sahip.


Kürşat Şahin YILDIRIMER 

Uzman Sosyolog Terapist 

0532 603 30 06


Kaynakça: 

Ghislaine

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bilinç Öncesi ve Bilinç Dışı Nedir

Davranış Kalıpları

EMDR, Panik Atak ve Anksiyete İlişkisine Dair İnceleme