UMUTSUZLUĞUN FARMOKOLOJİSİ

Serotonin beynin e-postasıdır. Bu küçük kimyasal madde, sinir hücreleri etkin biçimde iletişim kuramayan bir milyar insanın içinde bulunduğu berbat ruh halinin tek başına anahtarını elinde tutuyor gözükmektedir.
Öyle ya da böyle kimyasal madde piyasadaki hemen her antidepresan ilacın ve son derece muhtemeldir ki psikoterapinin de hedeflediği bir moleküldür. Google'a "serotonin" ve "depresyon" yazdığınızda binlerce başlıkla karşılaşırsınız.
Aynı sözcükleri akademik arama motoru Pubmed'e yazdığınızda ise 12.000'den fazla akademik makale karşınıza çıkar. Bu durum ikisinin arasında bir bağlantı bulunduğunun açık bir göstergesidir, ancak bu bağlantının nasıl meydana geldiğiniyse gerçekten anlayabilmiş değiliz.
Durum son derece karmaşıktır. Serotonin pek çok farklı hastada pek çok farklı şey yapmaktadır ve serotoninin yaptığı şeyi yapan bir sürü başka şey vardır.
Yukarıda belirtilen 12.000 makale arasında kusmaya teşvikten bahse, ilişkiye girdiğimiz yaşa göndermede bulunan, ani bebek ölümü sendromuna dikkati çeken ve saldırgan ıstakozlardan dem vuran çalışmalar bulunur.
Bu makaleler insanda 7 farklı reseptörü kodlayan 14 genin olduğunu söylecek ve muhtemelen ancak bir uzmanın özümseyebileceği incelikteki biyokimyasal ve farmakolojik detaylardan bahsedecektir.
Daha derinlemesine baktığımızda, ruh halini düzenleyen pek çok hapın belli bir noktada serotoninle çakıştığını görürsünüz. Ekstazi, kristal meth, LSD ve sanrı gördüren her türden enfiye, ,Fen-Phen, pituru ve betel yemişi ve hatta dolaylı olarak da kafein ve nikotin.

Yani düşük serotonin etkinliği kesinlikle depresyonun nedenleri arasındadır, ancak beyni bu kimyasal madde içinde yüzdürmek de öyle çok iyi bir fikir değildir. Aslında, durum hiç de bu kadar basit değildir zira sindirimle alınan serotonin beyne giden yolu bulamamaktadır.
Serotoninin ön maddesi triptonca zengin besinleri yemeye çalışın-ki bunun fayda sağladığı söylenir-ancak görebildiğim kadarıyla çökelek, buğday rüşeymi ve soya bakımından zengin yiyeceklerle beslenenler ille de daha mutlu değiller. (Aslında kümes hayvanı eti, balık, yumurta, avokado ve diğer taneli sebzeler de iyi birer kaynaktır).

Maalesef Serotonin artışı için tercih edilen yöntem ise bir sürü ilaç almaktır.
Bu şeylerin nasıl iş gördüğünü anlamak için beyin için kullandığımız e-posta örneğine dönelim. Burada bahsettiğimiz e-postanın içeriği değil, onun başlıca iletişim yolu olduğu gerçeğidir. Mesajın içeriği hangi sinir hücrelerinin ne zaman ve nasıl bağlantı kuracağına bağlıdır.
Serotonin bilgi taşıyıcı bir molekül değildir; elektrik sinyallerinin yollarına devam etmesini sağlayarak bir sinir hücresini bir diğeriyle bağlantılandıran kimyasal maddedir.
(Nöronlar negatif elektrik yüklüdür ve bir sinir hücresinin zarı boyunca aşağı yukarı -70 milivolt elektrik potansiyeli vardır.
Pozitif yüklü sodyum kanalı açılıp nöron uyarıldığı zaman bu potansiyel  +35 milivolt olur).
Benzer role sahip pek çok kimyasal madde bulunur. Bunları da mektup, telefon ya da kısa mesaj olarak düşünebiliriz. Bununla birlikte, serotonin müdahalesinin neden depresyonla sonlandığı meselesi tek kelimeyle belirsizdir.
Eğer çevirmeli bir ağ kullanıyorsanız ve güvenilmez bir internet hizmet sağlayıcığınız varsa, e-postanız yavaştır ve böyle günlerde e-posta yoksunluğunda-çoğumuz doğru düzgün işlev göremeyiz. Bu esasen yeteri kadar serotonin üretilmediği duruma benzer.

Bu nedenle, SAMe ve 5HTP gibi triptofanı serotonine dönüştüren enzimlerin ayarıyla oynayan ilaçlar piyasaya sürülmüştür.
Belki de Pine ya da Eudora gibi eski bir e-posta sunucusu kullanıyorsunuzdur. Ancak bu da, işlerinizi yerine getirebilseniz de e-postayı yeteri kadar etkin biçimde muhtemelen kullanamadığınız anlamına gelir. Serotonin bağlanacağı bir ya da daha fazla reseptör düzgün şekilde işlev görmediğinde ortaya böyle bir sonuç çıkacaktır.
Ancak aşırı karmaşık bir farmakoloji söz konusu olduğundan, bu sorunu çözmenin tedaviye ilişkin yaklaşımlara katacağı bir şey bulunmadığı ispatlanmıştır. Öyle görünüyor ki, depresyonun yarattığı çözümlenebilecek sorun, kimi zaman mesajların iletilmesine izin vermeyecek bir çabuklukla doğal e-posta sunucumuzun e-postaları silmesinden kaynaklanmaktadır.
Serotonin yıkımının engellenmesi ya da daha en baştan mesajı gönderen sinir hücresinin serotonini geri almasının önlenmesiyle bu sorunun hafifletilmesi mümkün olabilmektedir.

Aslında bu konu o kadar uzun ki sayfalar yetmez…
PARKİNSON-ALZHEMEİR hastası olmamak için benim sizlere önerim, siz siz olun, mevsimine göre düzenli beslenip hayatınızdan egzersizi günde 2,5 Litre su ve 10 bin adım yürüyüşü, eksik etmeyip hep yeni şeyler öğrenin, gerekli gereksiz şeylerle beyninizi yormayın.
15 günde bir olsa masaj,refleksoloji, yoga v.b. terapi alın...
Sevgiyle Kalın.


Kaynakça: Prof.Dr.Greg GİBSON

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bilinç Öncesi ve Bilinç Dışı Nedir

Davranış Kalıpları

Sert bilinen Türk erkeği, aslında, annesiyle uzlaşmaya çalışan bir ''ön-insan'' hüviyetindedir