Gerçekten de anne babamızla dürüstçe konuşabilseydik

Gerçekten de anne babamızla dürüstçe konuşabilseydik ne güzel olurdu...

 Onlara söylediklerimizden anladıkları üzerinde hiç bir etkimiz yok nihayetinde. Ancak bizim için, çocuklarımız için ve en önemlisi –sonunda bize gerçeğin yolunu gösteren- bedenimiz için bir fırsat olurdu.
Bedenin bu yetisi, benim için asla tükenmeyen bir mucize kaynağıdır. Beden, gerçekten hayret verici bir azim ve zeka ile yalanlara karşı savaşır. 

“Ahlaki ve dini savlar, bunu yutturamaz ya da bozamaz. Küçük bir çocuğa ahlak zorla dayatılır. Çocuk, bu besini isteyerek kabul eder çünkü anne ve babasını sever ve okul hayatı boyunca sayısız hastalıktan muzdarip olur.
Bir yetişkin olarak geleneksel ahlaka karşı savaşmak için müthiş zekasını kullanır ve muhtemelen bu süreç içinde filozof ya da yazar olur. 
Ancak çocuğun, okul yılları boyunca hastalık maskesi altında saklanan ailesi hakkındaki gerçek duyguları, onu güdük bırakır, tıpkı Nietzche ve Schiller’e olduğu gibi. Çocuk, bir yetişkin olarak GÖRDÜĞÜ ”toplumun” yalanlarını açıkça görebilse de, sonunda kendisini ahlakın ve dinin savlarına feda ederek anne-babasının kurbanı olur.
Onun için kendini nasıl kandırdığını görmek, ahlakın kurbanı olmaya izin verdiğini farketmek, felsefi risaleler kaleme almaktan ya da cesur dramlar yazmaktan daha zordur” (Miller:1998). 

Ancak kendi bedenlerimizden sökülüp atılan düşünceler değil, bireyin içinde gerçekleşen süreçler zihniyetimizde verimli bir değişime yol açabilir.
Biri “anne babamı sevmiyorum çünkü, sürekli beni aşağıladılar” dediği, anda herkesten aynı nasihati duyacaktır. 
   Gerçek bir yetişkin olmak istiyorsa tutumunu değiştirmelidir ve sağlıklı olmak istiyorsa içindeki nefretle yaşamaya devam etmelidir;  yalnızca anne babasını affederse, bu nefretten kurtulabilir. 

Mükemmel anne –baba  diye bir şey yoktur. Bütün anne – babalar hata yapar ve buna katlanmak zorundayız ve gerçek bir yetişkin olduğumuz, büyüdüğümüz zaman bunu yapmayı öğrenebiliriz.

Böylesi nasihatların kulağa çok makul gelmesinin sebebi, hayatımız boyunca bunu duymuş olmamız ve sağlıklı olduğuna inanmamızdır. 

ANCAK ÖYLE DEĞİLDİR..Safsataya dayalıdır. 
Affetmenin, yalnızca onun üstünü örtmeye ve böylece (bilinçli olmayan zihinlerimizde) onu pekiştirmeye yarar. Hoşgörünün yaşla arttığı doğru değildir. Tam tersi olur. 

Çocuklar ebeveynlerinin saçmalıklarını hoşgöreceklerdir. Çünkü bunun normal olduğunu düşünürler ve kendilerini savunamazlar. Yetişkin olana kadar bu esaretten ve bu kısıtlamalardan aktif olarak muzdarip olmayız. Ancak başkalarıyla, eşlerimizle, çocuklarımızla, olan  ilişkilerimizde bunun sıkıntısını yaşarız. 

Çocukken anne babamızdan duyduğumuz korku, gerçeği görmemizi engeller. Bastırılan, bağlarından kopan duygular bizi hasta edebilir ancak ifade edebildiğimiz bilinçli duygular bizi hasta edemez.

Yetişkinler olarak yalnızca duygularımızı özgürce ifade edemediğimiz bir durumun içinde saplanır kalırsak nefret ederiz. İşte bu bağımlılıktır. Nefret etmeye başlamamıza sebep olan...

Sevgiyle Kalın 
Kürşat Şahin YILDIRIMER 
Uzman Sosyolog Terapist 

0532 603 30 06

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bilinç Öncesi ve Bilinç Dışı Nedir

Davranış Kalıpları

EMDR, Panik Atak ve Anksiyete İlişkisine Dair İnceleme