Kayıtlar

Temmuz, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Çocuk Felci

Çocuk felci, genellikle küçük çocukları etkileyen virüse bağlı bir hastalıktır. Hastalıklı kişiden diğerlerine dışkı-oral enfeksiyon(dışkı veya idrar yaptıktan sonra ellerin yeterince yıkanmamasından kaynaklanabilir) veya damlacık enfeksiyonu (hapşırmada olduğu gibi) yoluyla bulaşır. Genellikle hafif bir hastalıktır; belirtileri, maruz kalınmasından 3-5 gün sonra ortaya çıkan hafif ateş, kırgınlık, baş ağrısı, boğazda duyarlılık ve kusmadır. Normal olarak 24-72 saat içerisinde tam iyileşme gerçekleşir. Ancak vakaların %10’u omurilik ve beyin zarında iltihaba neden olur. Bunun belirtileri ateş, şiddetli başağrısı, ense sertliği ve kas ağrısıdır.  Bazı vakalarda bu durum çeşitli kas gruplarının zayıflaması veya felç olmasına yol açacak kadar ilerleyerek yutma ve nefes almada zorluk, bacak kasları ve alt gövdenin felç olmasına neden olabilir. Durum, omurilik sıvısı, boğaz veya dışkıda virüsün tespit edilmesi ile tanınır. Tedaviye destek olarak; kas fonksiyonun...

Depresyonun fizyolojik açıklaması

Bağırsaklarımızın uzunluğu 10 metreyi bulmasına rağmen bugün tükettiğimiz gıdalar nedeniyle bağırsaklarımızın neredeyse 1 metresini kullanır hale geldik. Öyle ki, midemizin sindirim işleminin dahi  by pass edildiğini, yemek borumuzun doğrudan bağırsağa bağlandığını hayal ettiğimiz bir vücuda sahip olmanın neredeyse hiçbir sorun çıkartmayacağını söylersek mübalağa etmiş olmayız: Mayalanmış  ekmek örneğin.. Zaten enzimatik bir reaksiyondan geçmiş. Tüketildiği an şeker dönüşüp kana karışıyor. Süreç tamamlandı… Endüstriyel olarak  hazırlanmış hazır besinler çoğunlukla raf ömrünü uzatma ve lezzeti  artırmak için endüstriyel enzimatik reaksiyonlardan geçirilmekte. Bu nedenle doğal sindirim süreçlerine çok ihtiyaç göstermede kolaylıkla bağırsağın ilk kısımlarında çok hızlı emilime uğramaktadır. Fermente sucuklar, hazır kekler, markette satılan hazır yiyecekler vb. “Fast-food, endüstriyel, paketlenmiş gıda  sadece obezite değil, günümüzdeki depresyonları...

Kaybolan Bütünlüğümüzü Yeniden Kazanabilir miyiz

Gerçeğimizi biraz olsun değiştirmemiz olası değil. Çocukluğumuzda uğratıldığımız zararlardan sonra hiç yara almamış biri gibi de olamayız. Çocuklukta yaşanan acılarla yüzleşememe, hem dini itaat, kinizm ve ironi şeklinde hem de felsefe ya da edebiyat kılığında gizlenen kendine yabancılaşma biçimlerinde görülebilir. -Ancak beden, eninde sonunda isyan edecektir-Fakat yapabileceğimiz bir şey var: Kendimizi değiştirebiliriz, onarabiliriz, kaybolan bütünlüğümüzü yeniden kazanabiliriz. Bunu bedenimizde biriken geçmişte olanlara ait bilgilere yakından bakmaya, onları bilincimize olabildiğince yaklaştırmaya karar vererek başarabiliriz...Seçtiğimiz bu yol hiç kolay değildir, fakat çoğu zaman bize çocukluğun görünmeyen ama yine de çok acımasız olan hapishanesinden sonunda kurtulmak ve geçmişin bilinçsiz bir kurbanından geçmişiyle barışabilen, “onunla da yaşayabilen” bir insana dönüşmek fırsatını verir. Bu çok kolay bir süreç değildir elbette. Bu süreçte olumsuz bir çok duygu yaşayabiliriz, ...

Sizdeki Depresyon Çocuğunuzu Nasıl Etkiler

Günümüzde önemli sağlık problemleri arasına giren depresyon, aşırı streslilik halleri çocukları ne yönde etkiler? Anne ve baba çocuk için güveni temsil eder. Bu konuda ilk dönemlerde annenin rolü daha etkinken 3 yaştan sonra babanın rolü daha fazla önem kazanmaya başlar. Ebeveynlerin psikiyatrik sorunları, çocukla kurdukları ilişkinin  kalitesini etkiler. Depresyonda olan ebeveynin kendi yaşam kalitesi düşer. Çocuğa yeterli zaman ayıramayabilir, yeterince sabırlı ve sakin yaklaşamayabilir, çocuğuna empati kurmakta zorlanabilir. Güven içeren bir ilişki kurulamazsa çocukta depresyon ve davranış sorunları ( agresivite, içe kapanım, uyum sorunları, alt ıslatma, kaka kaçırma, kekemelik gibi ) görülebilir. Aileler, çocuklarının bu gibi durumlardan etkilenmemesi için neler yapmalılar? Stres etkenine yönelik yardım almalılar. Unutulmamalı ki ailedeki herhangi bir rahatsızlık, tüm aile bireylerini etkiler. Depresyonda olan kişinin bireysel yardımı dışında, bu durum bir aile çalışm...

Beklemeyi Bilmeyen Çocuk, Ruh Sağlığı Bozuk Bir Yetişkin Olabilir

En önemli sosyal yaşam becerilerinden bir tanesi olan “beklemek” çocuğa öğretilebilir mi? Çocuğun beklemeyi  öğrenememesi kavramı içinde; ilk dönemlerden itibaren aile ve çocuk arasındaki ilişki tarzı, DİSİPLİN ve çocuğun bireysel olarak yaşadığı güçlüklere değinmek gerekli. Anne ve bebek arasındaki sağlıklı  bağlanma, annenin bebeğin ihtiyaçlarını yerinde ve zamanında karşılaması, iletişim kurması, sıcaklık ve sevgisini hissettirmesi ile başlıyor, sonraki 2-3 yaş bireyselleşme döneminde ise çocuğun yaşamı öğrenmek için yaptığı denemelerde ona cesaret vermesi yüreklendirmesi ile  devam ediyor. Çocuklarınıza Beklemeyi Öğretin! Örneğin koltuğun üzerine çıkıp çıkıp inen çocuğa” ay aman düşersin” şeklinde kucağa almak değil, gerçekten tehlikeli olduğu durumda sakince yaklaşıp yönlendirmek, yönü değiştirmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Bu bağ sağlıklı kurulamaz ise, bebeğin gelişiminin beklenen sürede olmaması, benmerkezci (çocuğun kendi odaklı olması, tutturma...

Ana/babaların hatalarının bütün bedelini her zaman çocuklar öder.

Güçlü duyguların yaşanması bizi pek çok şeyden azat eder.  Çocukluktan beri gergin olan bedenimizin “deşarj” imkânı bularak rahatlamasının yanı sıra gözlerimizi gerçeklere açtığımız, yanılsamalardan vazgeçtiğimiz, bilinç dışına ittiğimiz anılarımıza yeniden kavuştuğumuz ve bize büyük rahatsızlıklar verebilen semptomlardan kurtulduğumuz için de serbestlik kazanırız. Dolayısıyla bu yaşantılar bizi güçlendirici ve gelişmemizi destekleyici niteliktedir... Öfke sonunda yaşandıktan ve haklı bir nedene dayandığı anlaşıldıktan sonra yatışır... Ancak eğer öfkemizi gerektiren yeni bir durumla karşılaşırsak yine öfkeleniriz... Oysa haksız olan, suçsuz insanlara kaydırılan öfke sonsuzdur; hiçbir zaman dinmez. Gerçekleri örterek onları algılamamızı engellediği için, aklımızı karıştırır. Bilinç dışına itilmiş ve acımasızlığı tüm kapsamı ile bedenin belleğinde saklanmış olan bir öykünün yıkıcılığından kaynaklandığı İçi̇n yıkar geçer. Ruhu zehirler, akla hizmet eden belleği yı...

CİNSEL SAPLANTI

Pek çok insanın korunmaya, bakılmaya, yakınlık görmeye duydukları ihtiyaçlar, sevgiye duydukları özlemler daha erken yaşlarda cinselliğe bürünmektedir.      Bu kimseler, öykülerine eğilme gereği duymadan, çeşitli cinsel saplantılara kapılmış olarak yaşayıp giderler. Gruplara katılır, saplantılarını onaylayan kuramlara bağlanır ve başkaları ile bilimsel temellere dayanan belli gerçekleri paylaştıklarına inanırlar. Yaptıkları aslında, ayırımına varmadan, bilinç dışına itilmiş öykülerine bir çerçeve oluşturmaya çalışmaktan ibarettir.       Böyle yaptıkları sürece, herhangi bir vicdan azabı duymadan, kendilerine bir zamanlar verilen zararları başkalarına da vermeye devam ederler. Kürşat Şahin YILDIRIMER  Uzman Sosyolog Terapist  0532 603 30 06

BUNALIM ÖFKE

Bunalımdan kurtulmakla sürekli bir mutluluğa ya da acıların hiç var olmadığı bir ruh hâline kavuşmayız; sadece canlılığımıza, kendiliğinden ortaya çıkan duygularımızı yaşayabilme özgürlüğüne kavuşuruz. Duyguların her zaman “mutlu”, “güzel”, “iyi” olmamaları, insanî olanı beyazdan siyaha bütün tonları ile yansıtmaları, kıskançlığı, hasedi, öfkeyi, gücenmeyi, umutsuzluğu, özlemi ve yası da ortaya dökmeleri yaşamın çeşitliliğinin bir gereğidir. Fakat eğer duyguların kökü çocuklukta kesilmişse, -neyi ortaya dökerlerse döksünler- duyguların açıkça ve özgürce dışa vurulması olanaksızdır. Bu nedenle gerçek benliğimize ulaşan geçidin kapıları bazen bize ancak artık erken çocukluğumuzun duygu dünyasından korkmadığımız zaman açılır. Çocukluğumuzun duyguları “yaşanabilir” olduktan sonra bize yabancı ve düşman değildir; tanıdıktır, yakındır ve yanılsamalar hapishanesinin duvarları ardında gizli kalmalarına gerek yoktur... Belki daha önce “sapıtmıştık”, fakat şimdi bizi kimin neyin s...

BEKÇİ ANNELER

Çocuktan ayrılamayan anne, çocuğunu da kendisine bağımlı kılar. BEKÇİ ANNELER: Bu kavram, annenin çocuğunun kendisinden farklı bir varlık olduğunu fark etmemesi, çocuk için kaygı duyması, çocuğunun birey olmasına izin vermemesi anlamını taşıyor. Çocuk sahibi olmak, her anne-babanın yaşamındaki dönüm noktasıdır. Bu mutluluk kişinin yaşayacağı en mükemmel duygudur. Her anne-baba çocuğu için her şeyin en güzelini ister kuşkusuz. Çocuğun sağlıklı gelişebilmesi, anne-babanın bu role hazır olması ve çocuk eğitimini bilmesine bağlıdır. Öncelikle eşler evlilik ilişkilerini değerlendirmeli, ebeveynliğe hazır olup-olmadıklarını tartışmalı, sonra çocuk sahibi olmaya karar vermeliler. Bu tartışma kişilerin özgüveni, evliliğe yükledikleri anlam, eşlerin birbirinden beklentileri güven duygularını kapsamalıdır. Annenin bu tutumunun nedenleri nelerdir ? Hepimiz ailemizi modelleriz. Anne babalık rollerimizin gelişmesinde ailemizin rolü büyüktür. Çoğu kez” aynı annem gibi konuştu...

ZEKANIN TANIMI VE GELİŞİMİ

Zeka “zihnin öğrenme, öğrenilenden yararlanabilme,    yeni durumlara uyabilme ve yeni çözüm yolları bulabilme yeteneği “ olarak tanımlanmaktadır. Bu tanıma göre, zeki insan öğrendiğini değerlendiren, yeni durumlara yeni çözümler getirebilen kişidir. Bebeğin beyin hücreleri, daha döllenmeyi izleyen  üçüncü haftadan itibaren gelişmeye başlamaktadır. Beynin fiziksel yapısının gelişiminin büyük bölümü bu dönemde başlamaktadır. Nöronların birçoğu beynin belli bölgelerine göç ederek gelecekte çocuğun reflekslerini, iradi beden hareketlerini, dil ve düşünmeyi, algılamayı yönetecek alt sistemleri oluşturmaktadır.  Yapılan araştırmalar, bebeklerin üç aydan itibaren öğrenmeye ve öğrendiklerini hafızada tutmaya başladıklarını gösteriyor. Önceki yıllarda zeka ile ilgili daha çok bilişsel   (cognitive ) boyut işlenirken, artık duygusal (emotional) ve duyuşsal (sensitive) boyuta da dikkat çekilmektedir. Kalıtımla gelen zeka düzeyi, duygusal algılar tarafından etk...