Endişe

Endişe, insan hayatındaki en önemli olaylardan biridir. Endişe, yalnızca insanları birbirinden uzaklaştıran bir heyecan olmakla kalmaz; aynı zamanda, tıpkı keder gibi, başka insanlara karşı tek yanlı bir bağlılık yaratmış olması dolayısıyla daha da karmaşık endişenin yaratılmasına sebep olur.

Bir çocuk korktuğu için belli bir durumdan kaçar, ama başka birinin altına sığınmaya çalışır. Endişe mekanizması, üstün olma çabasını doğrudan doğruya açığa vurmaz; gerçekten de, ilk bakışta bir başarısızlığın belirtisi gibi görünür.

Endişeli bir insan kendini alabildiğine küçültmek ister, şu var ki, tam bu noktada, bu duygunun insanları birbirine yaklaştıran yanı ile birlikte, üstün olmak için duyulan şiddetli bir isteğin de ortaya çıktığı görülür.

Endişeli insanlar başka birine ya da bir şeye sığınarak kendilerini korumaya çalışırlar ve karşılaşmış oldukları tehlikeye göğüs germe kuvvetini kendilerinde buluncaya kadar kendilerini bu şekilde güçlendirmeye gayret ederler.

Bu duyguda, organik yönden son derece kökleşmiş bir olayla karşılaşıyoruz. Bu olay, bütün canlı varlıkları pençesine alan o ilkel korkunun bir yankısından başka bir şey değildir.

İnsanlar, tabiat içerisindeki güvensizliklerinden ve zayıflıklarından ötürü böyle bir korku duymaya özellikle yatkındırlar. Hayatın güçlükleri ile ilgili bilgimiz o derece yetersizdir ki, bir çocuk hiçbir zaman kendi başına yaşama ayak uyduramaz. Kendisinde noksan olan şeyleri başkalarının aracılığı ile tamamlamak zorundadır.

Çocuk, bu gibi güçlükleri daha yaşamının başlangıcında fark eder ve yaşam şartları daha ilk günden onu etkilemeye başlar. Güvensizliğini gidermek için gösterdiği çabalarda başarılı olamaması ve bunun sonucu olarak kötümser bir dünya görünüşü benimseme tehlikesi her zaman için vardır.

Bu bakımdan, çocuğun en belirgin karakter özelliği, çevresindekilerden yardım ve ilgi görmeyi istemek gibi şiddetli bir istekle belirlenmiştir. Kendi yaşamının sorunlarını çözmekten ne kadar uzaksa, çekingenliği de o derece artmaktadır.

Bu gibi çocuklar ileriye doğru bir adım atmak zorunda kalacak olurlarsa, gerektiği zaman geri çekilebilmek için ne şekilde devinim edecekleri önceden tasarlamaktadırlar.

Her zaman geri çekilmeye hazırdırlar; hiç şüphesiz en yaygın ve en göze çarpan karakter özelliği de endişe duygusudur.

Bu duygunun ifade şekillerinde, karşı koymanın ilk belirtilerini görüyoruz; tıpkı bazı organizmaların, içerisinde yaşadıkları çevrenin rengini alma yeteneğinde olduğu gibi...

Ama bu karşı koyma, saldırgan bir davranış şeklinde ortaya çıkmadığı gibi, dümdüz bir çizgi üzerinde gelişmiş de değildir.

Bu duygunun patolojik şekilleri bize bazen ruhun işleyişi hakkında çok açık ve seçik bir fikir vermektedir. Bu gibi durumlarda, endişeli bir insanın kendisine uzatılan yardım eline nasıl atıldığını, başkasını kendine doğru çekmek ve yanı başından ayırmamak için nasıl çırpındığını açıkça hissederiz.

Bu olayın daha derinden incelenmesi, bizi, daha önce bir karakter özelliği olarak endişe üzerinde durduğumuz bir sırada tartışma konusu ettiğimiz düşüncelere götürmektedir.

Bu durumda, bir başkasından destek görmek isteyen, her zaman için birinin kendisine dikkat ve ilgi göstermesine ihtiyaç duyan insanlarla karşılaşıyoruz.

Bu durum,  efendi ile köle arasındaki ilişkilere benzeyen birtakım ilişkilere yol açmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Bir başkası her zaman hazır bulunacak ve endişeli kişiye yardım etmek, ona destek olmak zorunda imiş gibi bir davranışta bulunacaktır.

Bu konuya daha fazla derinleştircek olursak, hayatları boyunca hep başkalarının kendilerine özel bir değer vermesini isteyen birçok insanın bulunduğunu göreceğiz. Bu gibi kimseler (yaşamda yeterince ve gerektiği şekilde bağlantı kuramamış olmalarının sonucu olarak)bağımsızlıklarını o derece yitirmişlerdir ki, olağanüstü birtakım imtiyazlara sahip olmayı görülmemiş derecede istemektedirler.

Başkalarının yanında olmayı şiddetle istemelerine rağmen, bu gibi kimselerin sosyal  duyguları pek azdır. Endişe ve korkularını açığa vurma olanağını buldukları zaman, imtiyazlı durumlarını yeniden elde edebilirler.

Endişe onlara, yaşamın gereklerinden kaçma konusunda yardım eder ve çevrelerinde bulunan herkesi köle haline getirmelerini sağlar; sonunda gündelik hayatlarının bütün ilişkilerine sokulur ve çevrelerine söz geçirebilmek için kullandıkları en önemli araç halini alır.

Günümüzde koruyucu ruh sağlığı kavramı çok önem kazandı. Artık sorunlar ortaya çıkmadan ruh sağlığını koruma amaçlı  pekçok çalışma mevcut.
Ortaya çıkan sorunların da çözümü mümkün mutlaka. Bu sorunların çözümünde yararlanılan teknikler içinde EMDR yaklaşımı çok önemli bir yere sahip.

Rahatsızlık verici olaylar beyinde izole olmuş bir anı ağında depolanabilir. Bu durum kişinin psikolojik olarak sağlıklı olmasını engeller. Eski malzeme defalarca tetiklenir durur. Bu durumu çözmek için ihtiyacınız olan bilgi beynin başka bir yerinde, başka bir ağdır.

Balıkçıların hayatlarının yarısını karada geçirmesinin sebebi ağ temizlemesidir.
Nereye atılırsa atılsınlar, ağ gözlerini tıkayan her türlü atık, döküntü ve balçık toplanır ve deniz yosunları ağ iplerinin her yanına dolanır. Bunlar zamanla ağı aşındırarak delikler ve sızıntıya neden olan açıklıkları oluşturur. Müdahale edilmediği takdirde, çok geçmeden tüm ağ kullanılmaz hale gelir.

Beyin de akson ve sinapslardan oluşmuş bir ağdır ve düşünce okyanusuna atıldıkça ne yazık ki hasar ve aşınmaya maruz kalır. 

EMDR “Göz hareketleriyle duyarsızlaştırma ve yeniden işlenme”ye başlandığında  bu iki ağ birbirine bağlanıp, yeni bilgi zihne girip eski sorunlar çözülebilmektedir.


Sevgiyle Kalın 

Kürşat Şahin Yıldırımer 
Uzman Sosyolog Terapist
0532 603 30 06

Kullanılan Kaynakça:
ADLER 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bilinç Öncesi ve Bilinç Dışı Nedir

Davranış Kalıpları

Evlilikte cinsel yaşantımızı gölgeleyen sorunlar