Duygu Durum Bozukluğu Yaşantısı
İlaç almak istemeyen ya da kişisel sorunları psikoterapiye daha iyi yanıt verecek kişiler için psikoterapi tek seçenektir.
Depresyonun psikoterapisinde kişiye, olumsuz bilişsel tepkileri tanıması ve bunları yeniden ele alıp olumlu hâle getirmesi için yardım edilir. Psikodinamik psikoterapide ise önceki yaşantıların nasıl olup da depresyona yol açtığını ve bunun izlerini anlaması için kişiye yardım edilir.
İlaç kullanmayı seçen insanların çoğu aynı zamanda psikoterapiden de yarar sağlamaktadır.
Sağlık ekonomisi düzenleyici sistemin öğrettiği/dayattığı talihsiz bir eğilim vardır; psikoterapiyi azımsamak ve yerine sadece ilaçları koymak! Bu nedenle depresyonu olanlar, çabucak tanı koymak adına, çoğu kez kısaca değerlendirilir ve hemen ardından antidepresif bir ilaç verilir.
Oysa duygudurum bozukluğu yaşantısı insanın kendilik değerini ve özgüvenini silip süpüren bir özellik taşır.
Depresyon geçiren insanın, onu dinleyecek kulağa, yardım önerilerine çok gereksinimi vardır, kaldı ki ‘yarası’ biraz da bunlarla iyileşir. İdeali, doktorun psikofarmakoloji olduğu kadar psikoterapi eğitimi de almış olmasıdır; böylelikle bakım ve tedavi bir tür devamlılık kazanır.
Böyle bir doktor, hastasını bir ‘insan’ olarak görür ve hastalığa yol açan toplumsal ve duygusal etmenlerin anlaşılmasını kolaylaştırır. Tüm bunlar duygudurum bozukluğunun sonucudur.
DUYGULAR NEDEN İFADE EDİLEMİYOR ? İFADE EDİLEMEYEN DUYGULARA NE OLUYOR ?
Gün içinde pek çok eylemde bulunuruz. Bu eylemleri, karşılaştığımız durumu nasıl algıladığımız belirler. Örneğin, bir sohbet toplantısında, arkadaşımız selam vermeden yüzü asık bir şekilde içeri girdi ve yerine oturdu…bu size ne düşündürür ?
İlk aklınıza gelen sizin bu olay hakkındaki ALGI nızdır.
Ben; sanırım bir derdi var diye düşünürken,
diğer arkadaşım bana kızgın herhalde, bir şey mi yaptım acaba diye düşünebilir,
diğer bir arkadaş amma da kaprisli , burnundan kıl aldırmıyor diyebilir.
Bu farklı algıları, önceki yaşam olaylarımız, öğretilerimiz, geçmiş tecrübelerimiz belirler…
Daha önce benzer bir ortamda yaşadığımız benzer bir olay, ailemizin bu davranışa bakış açısı, bizim kişilik özelliklerimiz gibi sebepler…
Bu algı bir duygu yaşatır bize…Kızgınlık, öfke, merak, üzüntü, acıma vs… bu duygular da farklılık gösterir ..Dolayısıyla davranışımız da farklı şekillenir. Yardımcı olma çabası, küsme, serzenişte bulunma gibi…
Yani düşünce duyguyu ; duygu da davranışı belirler…3 D KURALI…
Duygularını ifade edemeyen kişiler neden bunu yapamaz ?
Önceki yaşantılar ve tecrübelerden dolayı yapamazlar… Duygularını ifade etmeye çalıştığında çocuk engellenmiştir.
• Duyguları önemsenmemiştir.
• Duygusunu söyleyince suçluluk hissettirilmiştir.
• Güçsüzlük göstergesi olduğu anlatılmıştır vs...
Yani duygularının değersiz olduğu hissettirilen çocuk duygularını anlatmamaya, içinde hapsetmeye başlar, bunu öğrenir...
Bu duygulara ne olur ? Duygular ifade edilmez ise yok olmaz,,, bir çıkış yolu bulur…
Bu çıkış yolu kaygıdır, depresyondur, takıntılardır, tiklerdir, kabuslardır, psikosomatik hastalıklardır ( mide barsak bozuklukları, başağrısı, başdönmesi, migren, tansiyon vs…)
Günümüzde koruyucu ruh sağlığı kavramı çok önem kazandı. Artık sorunlar ortaya çıkmadan ruh sağlığını koruma amaçlı pekçok çalışma mevcut.
Ortaya çıkan sorunların da çözümü mümkün mutlaka. Bu sorunların çözümünde yararlanılan teknikler içinde EMDR yaklaşımı çok önemli bir yere sahip.
Hangi sorunlar için etkili bir yöntemdir ?
EMDR, dünyada çok sayıda psikolojik sorunda uygulanmaktadır.
Panikatak, korkular, kaygılar ( sınav, sosyal kaygı, performans kaygısı ) , aile, eş ilişki problemleri, takıntılı davranış ya da düşünceler, uyku ve yemebozuklukları, depresyon, yas, travma sonrası stres problemleri, cinselsorunlar gibi problemler, EMDR’nin çalışma alanlarıdır.
Genellikle 2-3 seanstan sonra amaçlanan hedeflere ne kadar sürede ulaşılabileceği ile ilgili terapistin bir öngörüsü oluşabilir.
Bazen 5-10 seansta sorunlar çözülürken, kişilik bozukluğu gibi geniş çalışma yapılması gereken vakalarda bu çalışma uzayabilir.
Bu yöntem neden tercih edilmelidir?
Genelde travmatik bir şey olduğunda, bu, sinir sistemimde orijinal resim, sesler, düşünceler ve duygularla birlikte hapsolur. Deneyim orada kilitli olduğundan hatırlatıcı bir şey ortaya çıktığında yeniden tetiklenmeye devam eder.
Bu, kontrol edemiyor gibi göründüğümüz pek çok rahatsızlık, korku ve çaresizlik gibi olumsuz duyguların temelini oluşturuyor olabilir. Bunlar aslında geçmiş tecrübeyle bağlantılı duyguların tetiklenmesidir.
Rahatsızlık verici olaylar beyinde izole olmuş bir anı ağında depolanabilir. Bu durum kişinin psikolojik olarak sağlıklı olmasını engeller. Eski malzeme defalarca tetiklenir durur. Bu durumu çözmek için ihtiyacınız olan bilgi beynin başka bir yerinde, başka bir ağdır.
Balıkçıların hayatlarının yarısını karada geçirmesinin sebebi ağ temizlemesidir.
Nereye atılırsa atılsınlar, ağ gözlerini tıkayan her türlü atık, döküntü ve balçık toplanır ve deniz yosunları ağ iplerinin her yanına dolanır. Bunlar zamanla ağı aşındırarak delikler ve sızıntıya neden olan açıklıkları oluşturur. Müdahale edilmediği takdirde, çok geçmeden tüm ağ kullanılmaz hale gelir.
Beyin de akson ve sinapslardan oluşmuş bir ağdır ve düşünce okyanusuna atıldıkça ne yazık ki hasar ve aşınmaya maruz kalır.
EMDR “Göz hareketleriyle duyarsızlaştırma ve yeniden işlenme”ye başlandığında bu iki ağ birbirine bağlanıp, yeni bilgi zihne girip eski sorunlar çözülebilmektedir.
Uzman Sosyolog Terapist
Kürşat Şahin YILDIRIMER
0532 603 30 06
Yorumlar
Yorum Gönder