Kürşat Şahin Yıldırımer

Keder, olası ya da gerçek bir kayıp nedeniyle hissedilen büyük üzüntü olarak tanımlanan bir duygudur.  Üzüntü; sevilen biri, iş, mal mülk, ev, vücudun bir kısmının ya da bazı işlevlerinin kaybı gibi bir çok nedenle duyulabilir. Her insan, acıyı farklı hisseder ve çoğu deneyimle kazanılan tepkiler gösterir. Kayıplar karşısında ilk tepki, genellikle şok duygusudur. Bazen, sevilen kişi uzun süren bir hastalık sonucu öldüyse, kişinin kendisini bu kayba hazırlamak için zamanı olduğundan, şok duygusu daha hafif olabilir. Duyguların ağlayarak dışavurumu, üzüntünün sağlıklı bir ifadesidir ve gerginliğin azalmasında yararı vardır.  Üzüntüye, depresyon, yalnızlık ve yalıtılmışlık duygusu da eşlik edebilir. Bu, özellikle, kişinin hayat arkadaşını kaybettiği durumlarda görülür.  Ölüm gibi bir çok acı veren kayıp karşısında fiziksel tepkilerde görülebilir. Bunlar, iştahsızlık, aşırı yeme, uykusuzluk cinsel bozukluklar biçiminde ortaya çıkabilir. Arkasından da pani...

Aile-evlilik yaşamının, masallarının, mitlerinin, inanışlarının, söyleminin, içinde şekillendiği dönemin, koşulların, aile ve evlilik tarihinin, aile ve evlilik yapısına ait ögelerin, üyelerin rollerinin, üyelerin birbirleri ile etkileşimlerinin ilişkisel bütünlüğü. Ancak aile ve evlilik yaşantıları kendi içlerindeki etkileşimde doğrusallık göstermez. Neden sonuç ilişkisi aramak anlamsızdır çünkü ilişkiler çok karmaşıktır ve döngüseldir. AİLE TERAPİSİ GEREKTİREN DURUMLAR 1-Eşler arasında süregen ve/veya tekrarlayıcı kişilerarası sorunlar 2-Aile üyeleri arasında bağımlılığı sürdüren sorunlar 3-Durumsal, dönemsel, travmatik krizler 4-Ergenlik dönemi sorunları 5-Yaşam dönemlerine bağlı krizler 6-Psikiyatrik sorunlar 7-Psikosomatik sorunlar 8-Bedensel sorunlar 9-Çocuklarda ortaya çıkan davranış sorunları 10-Alkol ve madde bağımlılıkları 11-Karar alma süreçlerinde aksamalar Kürşat Şahin YILDIRIMER Uzman Sosyolog Terapist 0532 603 30 06 #aileterapisi #psikotarapi #da...

Sevgililer gününde notlar yollama geleneğimizin bir İtalyan keşiş olan Valentinus’tan geldiğini biliyor musunuz?  Bu keşiş ilerlemiş yaşında çevresindeki herkese karşı bastırılmaz bir sevgi duymaya başlamıştır. Sadece keyif için insanlara onları ne kadar beğendiğine ve onlara nasıl bağlı olduğuna dair notlar yazmaya başlamıştır, nihayet manastır ileri gelenleri ona hücresinde kalması ve hiçbir şey yapmayıp sevgisini küçük notlarla ifade etmesi için izin vermiştir.  En sonunda ölümü ardından kutsanarak onurlandırılmıştır. Yaşamınızın ikinci bölümünde, sorumlulukların, zorunlulukların ve görevlerin altında sıkışıp kaldıysanız (bunlar en modern insanlar içinde geçerlidir), sevecek bir şeyler ve çabalarınıza keyif kazandıracak yeni yollar bulmalısınız. Ne için enerjiniz ve tutkunuz var?  Halen içinizde barınan Sonsuz Gençliğe bir not yazın ve onu yastığınızın altına ya da bilgisayaranızın yanına koyun. İçsel varlığınız buna muhtemelen bir rüyayla veya yar...

Bilinç (Conscious): Herhangi bir anda haberdar olduğumuz tüm duygu ve yaşantıları içerir. Freud’a göre duygu, düşünce ve anıların yalnızca küçük bir bölümü kişinin bilinç alanındadır. Böyle olmasaydı çok sayıda uyaranın etkisi altında dayanılması güç bir durumla karşı karşıya kalırdık. Bilinç Öncesi (Preconscious): Herhangi bir anda bilinç düzeyinde olmayan, fakat küçük bir çabayla ya da kendiliğinden kolayca bilince çıkarılabilen yaşantılardır.  Bilinçten silindiği sanılan, çeşitli uyaran ve çağrışımlarla yeniden bilinç düzeyine gelebilen anılar, duygular, dürtüler, bilinç öncesinin içeriğini oluştururlar. Bilinç öncesinin işleyişi, bilinç dışının işleyişine kıyasla daha denetimli ve disiplinlidir; bu nedenle dış gerçekliği hesaba katarak doyumdaki gecikmeleri hoş görebilir.  Bilinç Dışı (Unconscious): Kişinin özel bir çabası ile bilincine getiremediği, günlük yaşamına simgeler yolu ile yansıyan tüm dürtüler, içgüdüler, toplum tarafından kabul görmeyen arzu, istek...

İnsanlar, bastırılmış bilinç dışı materyallerini (arzu, istek, çatışma, duygu, düşünce, anı vs…) ‘parapraksiler’ yani dil ve hareket sürçmeleri de denilen bir takım hatalar, yanılgılar ile ifade etmeye çalışabilirler.  Parapraksiler başlıca;  dilsürçmeleri, okuma veya yazım hataları, önemli ayrıntıları unutma  şeklinde ortaya çıkarlar.  Mutlaka bir sebebi olan ruhsal süreçlerdir ve bir amaç güderler. Günlük yaşamda ruhsal bakımdan sağlıklı bireylerde de görülebilen durumlardır. Kürşat Şahin YILDIRIMER Uzman Sosyolog Terapist  0532 603 30 06

Doğum sonrası depresyonu, bazı kadınlarda doğumdan sonra görülür. Duygu durumunda iniş çıkışlar, uykusuzluk, umutsuzluk ve normal durumlarla bile baş edememe gibi belirtilerde kendini gösterir. Bu depresyon türünün, doğumdan sonra hormonlarda meydana gelen büyük değişikliklerle birlikte, bebeğe bakma sorumluluğunun yarattığı sıkıntıdan kaynaklandığı düşünülmektedir. Doğum sonrası depresyonu, kadınların yüzde 3’ünü etkilemekte, daha önce psikolojik hastalık geçirmemiş olanlarda bile görülebilmektedir. Doğum yapan birçok kadında, doğumdan sonraki hafta içinde hafif, kısa süren bir depresyon görülmektedir. Bu kısa süreli depresyon sırasında, ağlama, kaygı duyma ve can sıkıntısı gibi belirtiler görülmektedir. Kadınların yüzde 10’unda ise doğum sonrası depresyonun tüm belirtileri görülmekte, bazen de bu depresyon bir yıl kadar sürmektedir. Belirtileri fark etmediğinden, tedavi olmaktan utandıklarından ya da kendi kendilerini iyileştirebileceklerini düşündüklerinden, depresyon genell...

Günlük yaşamımızda düşüncelerimiz iç ve dış uyaranların etkisi altında ve içinde bulunduğumuz duruma göre düzenlenir. Kendi benliğimiz, çevremizdeki uyaranlar, istekler, beklentiler, koşullar vs. düşüncelerimize yön verir.  Örneğin aç olan bir bireyin düşüncesine yemek yemek hâkimdir. Düşüncenin -bazı ruhsalhastalıklar dışında- bir düzeni vardır, yani belli bir anda bir amaca yöneliktir.  Düşüncelerimizi kendi kendimize çabalayarak tamamen denetim dışı bırakamayız. Yalnız başımıza düşünüp hayal kurarken bile beynimizin düşüncelerimiz üzerindeki denetimi devam eder.  Zihnimizdeki her düşünceyi bilincimize çağıramayız; bunu denemek istediğimizde içsel direnç mekanizmalarımız devreye girecektir. Kürşat Şahin YILDIRIMER  Uzman Sosyolog Terapist  0532 603 30 06

Yaşamın çelişki ve gerilimleri arasındaki sentez, sessiz bir yer gerektirmektedir. Sürekli yapma, genelde hayatımızda zaten var olan karışıklıkların içine daha fazla enerji kaçırır. Örneğin, çiftler ilişkilerinde sorun yaşadıklarında çoğu kez ilk çözüm “Hadi tatile gidelim. Bir izin alalım ve sonra kendimizi daha iyi hissedeceğiz,” olur. Tamam, modern bir tatil genelde daha fazla enerji harcamayı, uzun yolculuklar yapmayı, sabahtan geceye bir şeyler yapmayı ve para harcamayı içermektedir. Bunun çok faydası olmaz.  Muhtemelen bunlar sizin için sorun olan zıtlıkları uzakta başka bir yere gönderecektir. Bu geziler ne kadar çok anlaşmazlık ile sonuçlanır.. Sevgiyle Kalın Kürşat Şahin YILDIRIMER  Uzman Sosyolog Terapist 0532 603 30 06

Stres sağlığa çeşitli biçimlerde zarar verir. Herkesin stres karşısındaki dayanma gücü farklıdır ve herkes stresle farklı biçimlerde başa çıkmaya çalışır. Kimileri bununla tek başına mücadele edemeyebilir. Bu durumda anlayışlı ve bilgili biriyle yapılan iyi bir konuşmanın iyileştirici etkisi çok eskiden beri biliniyor olsa da, bunun profesyonel bir danışma aracı olarak kullanılması, daha çok yirminci yüzyıla özgüdür. Bu konuyla ilgili çağdaş kuramların ve tekniklerin temeli, ‘’hasta merkezli’’ yaklaşımı başlatan, Amerikalı psikiyatr Carl Rogers’in çalışmalarındadır. Psikolojik danışma görüşmeleri, genellikle seanslar halinde yapılır. Genel olarak bu tip tedavilerin amacı, kişinin yaşamında sorun yaratan durumları gözden geçirmesine ve baş etmesi gereken seçenekleri keşfetmesine yardımcı olmaktır. Psikolojik danışman, kendisine başvuran kişilerin yaşamını doğrudan yönetmeyi değil, onların kendilerini ve sorunlarını anlayıp kavramalarına yardımcı olmayı amaçlar. Bu seanslarda...