Kayıtlar

Ocak, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sinir Hücreleri Nasıl Konuşurlar

Resim
Sinir hücreleri arasında geçen ve dil ve bellek gibi karışık işlevleri olanaklı kılan günlük konuşma, kimyasal ulaklarla gidip gelen iletiler sayesinde gerçekleşmektedir. Bu nörokimyasal sistemin sağladığı ‘’yakıt’’ gerek anatomik gerekse işlevsel sistemlerin çalışmasını, bazen de işlememesini ya da kötü işlemesini sağlar. Dopaminin sadece limbik sisteme ait nörokimyasal bir ulak olduğunu, norepinefrinin (bir başka kimyasal ulak) dikkat işleviyle sınırlı olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü anatomik ya da işlevsel sistemler birbirlerine bağlı ve birbirleriyle etkileşerek çalışırlar. Beyindeki herhangi alt bir anatomik sistem çok çeşitli kimyasal ulakları kullanarak çalışmaktadır.  Gerek anatomik gerekse nörokimyasal açıdan bu denli karmaşık olan sistem, tüm sinir sisteminin ‘’ince ayar’’ ından sorumludur. Nöronlar birbirleriyle olabildiğince etkili biçimde konuşacak yapıdadırlar. Şekilde, 4-17, nöronun yapısı hakkında bilgi vermektedir. Nöron, çekirdeğin bulunduğu bir hücr...

İçimizdeki Ben

Resim
Jung psikolojisinin temel düşüncelerinden biri, bireyleşme kavramıdır.  Bireyleşme, bir kişinin zamanla giderek gelişip Tanrı’nın istediği özelliklerde bir birey olmasına kadar, yaşamı boyunca geçirdiği süreçtir. Bireyleşme, kişinin aşamalarla kendi bilincini genişletmesini ve kapasitesi büyüyen bilincin, kendi bütününü yansıtabilmesini gerektirir. Ego, bilincin merkezi sayılır. Her birimizin içindeki ‘’ben’’ , bilinçli olarak tanınmamızı sağlayan parçamızdır. Kişiliğin bütününe ‘’ben’’ (nefs) adı verilir.  ‘’Ben’’imiz, başlangıcımızdan itibaren içimizde bulunur ve yaşamımız boyunca, egomuz aracılığıyla tanınmak ve anlatılmak isteyen gizli kişiliğimizi oluşturur. Bireyleşme süreci, bireyi çok karmaşık psikolojik ve tinsel sorunlarla yüz yüze getirir. Bu çetin sorunlardan biri, kendi benliğimizin karanlık, istenmeyen ve tehlikeli yanı olan gölgeyle(1) uzlaşma zorunluluğumuzdur. Bu gölge, bilinçli davranışlarımız ve ideallerimizle sürekli bir çekişme içinded...

Bilinçli Kişiliğimiz

Resim
Bilinçdışı zihin, içeriğini daha şuurlu bir kişilik gerçekleştirip özümseyebileceği bilinç düzeyine çıkarmak arayışındadır. Her insan ruhunun büyümeye, bilinçdışının içeriğiyle birleşmeye, tüm eksik parçaları bireysel bir bütünlüğe doğru toplamaya, tam ve bilinçli olmaya yönelik doğuştan evrimsel bir itkisi vardır. Jung, bilinçdışının esas kaynak olduğunu belirtir. Bilinçli zihnimizin ve ego kişiliğimizin oluştuğu esas doku. Bilinçli kişiliğimizin fonksiyonel parçaları olarak geliştirdiğimiz bütün değerler, fikirler, duygular, yetenekler ve tavırlar, bilinçdışının ham ve ilkel dokusundan kaynaklanmıştır. Bunu daha iyi anlamak için gözümüzün önüne denizden ağır ağır yüzeye yükselen bir mercan adası getirebiliriz. Okyanus bu adayı yavaş yavaş kendi dokusundan meydana getirmiştir ve sonuçta onu suyun üstüne, gün ışığına doğru iter. Toprağın üst tabakası ve bitki örtüsü asırlar sonra gelişir, hayvan ve insanlar ortaya çıkar. Küçük ada insan hayatının ve bilincinin mini...

Romantik Aşk

Resim
Romantik aşkın inanç ve varsayımlarıyla yaşamaya o denli alışmışızdır ki, onu evlilik ve aşk ilişkilerinin temelini oluşturacak tek “aşk” biçimi sanırız. Onun tek gerçek aşk olduğuna inanırız.. Hindistan ve Japonya’da evli çiftlerin birbirlerini, bizi utandıracak ölçüde, büyük bir sevecenlik, çoğu kez süreklilik ve bağlılıkla sevdiklerini görürüz. Ama onların ki bizim bildiğimiz anlamda “romantik aşk” değildir. Onlar ne ilişkilerine aynı idealleri zorlarlar, ne de birbirlerinden olanaksız talep ve beklentileri olur. Romantik aşk yalnızca bir aşk biçimi değil, bütün bir psikolojik pakettir. Bir çok inanç, ideal, tavır ve beklenti birleşimini içerir. Çoğu kez çelişkili olan bu fikirler, bilinçdışımızda birlikte var olurlar ve biz fark etmeden tepkilerimizi ve davranışlarımızı yönlendirirler.  Bir başka kişi ile ilişkimizin nasıl olacağı neler hissetmemiz gerektiği ve bundan neler “elde edeceğimiz” konusunda otomatik varsayımları oluşur. Çünkü romantik âşıklara gö...

EMDR NEDİR

Resim
(EyeMovementDesensitizationandReprocessing) Göz Hareketleri ile Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme anlamına gelen etkili bir psikoterapi yaklaşımının/yönteminin adıdır. İlk dönemlerinde, daha çok Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) için uygulanan bir terapi modeli olarak karşımıza çıkan EMDR, günümüzde bağımlılık davranışları, öfke, anksiyete, depresyon, kayıp ve keder, ağrıyı azaltma, benlik saygısını geliştirme, stres yönetimi ve performans geliştirme gibi farklı alanlarda kullanılmaktadır. Doğal afetler, büyük kazalar, kayıplar, savaş, taciz, tecavüz gibi önemli travmaların yanı sıra, başta çocukluk çağı olmak üzere her yaşta yaşanan ve etkisi travmatik olan her tür yaşantı; günlük hayatta aile, okul, iş çevresinde yaşanan olumsuz olaylar, şiddete maruz kalma, aşağılanma, reddedilme, ihmal ve başarısızlık gibi deneyimler “işlenememiş” anılardır. EMDR, bu tür anıların yeniden ele alınıp işlenmesini sağlayan bir terapi yöntemidir. Beynin zamanında yapamadığı işlemi yapm...

Öfke kontrol bozukluğu

Resim
Öfke, genellikle istenilmeyen durumlar karşısında verilen tepkilerin en belirgin olanıdır. Gün boyunca sinir bozucu bir çok durumla karşılaşırız. Trafikte uzun süre kalmak, okulda/iş yerinde stres yaratacak kişilerle karşı karşıya kalmak, istenmeyen şeylerin duyulması gibi.  Bu tür durumlarda tepki verilmesi aslında oldukça doğaldır. Fakat verilen tepkilerin uygun olması gerekmektedir.  Avaz avaz bağırmak, etrafta bulunan eşyaları kırıp dökmek, kavga etmek gibi tepkiler tutarsız olduğu sürece ilişkilerde ve sosyal yaşantıda problem oluşturur. Öfke bazıları içinse dışa vurulamayıp, içe atılan bir durumdur.  Kişi vermesi gereken tepkiyi içine atar, patlamak yerine susar. Bu tip insanlar genellikle ‘hayır’ diyemeyen, kimseyi kırmak istemeyen insanlardır.  Birikmiş öfkeleri ise vücutlarında bir çok probleme yol açar. Öfke patlamaları yaşayan insanlar, küçük olayları biriktirir ve birikmiş bütün olayları bir gün öfkeyle dışarı yansıtırlar. Öfke ko...

Cinsel dürtü bozukluğu

Resim
Cinsel dürtü bozukluğu aşırı seks veya mastürbasyon yapma isteğine engel olamama olarak tanımlanır. Cinsel dürtü bozukluğu olan kişiler genellikle bu isteklerini paylaşacakları kişileri seçme konusunda seçici davranmazlar.  Cinsel dürtü bozukluğu olan kişiler; Çoğu zaman bir gün içerisinde farklı kadınlarla birlikte olduklarını dile getirirler. Düzenli ve tek eşli bir ilişki sürdüremezler. Bir ilişkiye başlamış olsalar bile kadınlar/erkeklerle de cinsel ilişkiyi düşünürler. Genellikle seçtikleri cinsel partnerlerinin dış görünüşüne, kişiliğine vs. niteliklerine önem vermezler. Gün boyunca zihinlerini sürekli olarak cinsellik meşgul eder. Diğer dürtü bozukluklarında olduğu gibi cinsel dürtü bozukluğunda da yapılan eylem sonrası suçluluk hissi oluşur. Cinsel dürtü bozukluğu ilk olarak aşırı mastürbasyon ile başlar. Genç erişkinlik dönemlerinde aşırı mastürbasyona yönelen, pornografik ögelerle sürekli vakit geçiren kişi, bir süre sonra cinsel partnerlerle il...